24 Ağustos 2010 Salı

Yeni Bir Dünya Düzeni...

Barışı savunmak her zaman barış getirir, buna canı gönülden katılıyorum.
Ama...
İnsanın tokat yediğinde öbür yanağını uzatacağı ve bu erdemli davranıştan etkilenecek binlerle, milyonlarla birlikte barış dolu bir dünya kurabileceği zamanlar değil malesef artık..
Zira artık demokrasi diye bir düzen var.
Ve bu düzen, çoğunluğun haklı olduğunu kabul ediyor, ettiriyor..
Ve çoğunluklar.. yine bu düzen tarafından; teknolojiyle, iletişimle, görsel ve yazılı basın ile sürekli yönlendiriliyor.
İnsanlar felaket senaryolarıyla korkutularak kalan "az" ömürlerini mümkün olduğunca kendilerine dair yaşamaya.. sürekli bir acele içerisinde çalışmaya ve aynı hızda "çalışarak kazandıklarını tüketmeye" alıştırılıyorlar.
Sürekli koşturarak.. daha çok tüketerek.. ve daha çok tüketebilmek için daha çok çalışmak zorunda kalarak..
İnsanlık hakkında, gelecek hakkında, hak, hukuk, adalet hakkında hiçbir şey düşünecek zamanları kalmadan yaşıyorlar.
Bu insan topluluğu içerisinde, bu "acımasızca savaşan insanlar" arasında "kalmamış maneviyatla" duygu dolu barışçıl bir dünya yaratmak mümkün değil. Zira sen tokadı yediğinde daha güçlüsünü atamazsan... seni savunacak, yanında olacak kimse kalmıyor.
İnsanlar güce tapıyorlar..
Bu sebeple.. eğer barış için bir mücadele yapılacaksa, güçlü olmak zorunda da kalınıyor. ( sistemin ölçülerinde güçlü )
Zira sen iyi niyet silahlarınla çıktığın yolda kafanın ortasına onlarca, yüzlerce, binlerce füze yiyorsun.. ve tüm iyi niyetinle oracıkta yok oluyorsun..

İşte burada çok ince bir nokta var..
Gücü elde edebilmek için, yine aynı iğrenç sistemin materyallerini kullanmak zorunda kalan barış yanlısı insanların bir kısmı...
o materyallerle iş görürken, sistemin büyüsüne kapılarak karşı tarafa geçiyor..
bir kısmı, sistemin böl-parçala yöntemleriyle ayrışıyor, birbirini yok ediyor veya durduruyor..
bir kısmı da.. saf ve redci bir inatla katılıma direnen azınlıklar olarak.. dişlileri birazcık olsun aşındıramadan parçalanıp eriyorlar sistemin dişlileri arasında.
Demem o ki.. eğer bu pisliklerin oyununu bozmak istiyorsak.. güçlü olmak zorundayız. Ve fakat aynı zamanda da bu yukarıda saydığım oyunlara yenilmeyeceğiz.
Yani.. kendini ve çevereni güçlü kılacak kadar paran olacak.. ama bu parayı kazanırken.. kazandığın süre içerisinde... insanlığını ve değerlerini kaybetmeyeceksin.
Sistemin en vahşi tezgâhı olan demokratik zeminde de güçlü olacak.. ve en baştaki asıl amacını unutmayarak sistemi değiştireceksin yeterince güçlendiğinde.
Veya..
Kaba güçle olacak her şey..
BARIŞSEVER insanlarca önce fiziksel hakimiyet sağlanacak ( ki çok kan akacak ama ).. sonra yine aynı "barışsever barbarlar" tarafından ADALET getirilecek dünyaya.
Bu iki yol çok mümkün gibi gözükmüyor değil mi ? Ama bir ümit işte.. belki olma şansı var..
Ancak .. apolitik olmak.. sisteme boykotla karşı durmaya çalışmak.. bunlardan daha atıl bir direniş gibi görünüyor günümüzde 
Zira.. %98 oy kullanan.. ve oy kullanmanın iyi, vatandaşlık görevi olduğunu düşünen bir çoğunluğun içerisinde % 1..2..3.., işte.. en fazla %3 olarak .. eriyip gidecek boykot yanlıları.


Sistemi görmezden gelerek yok etmek mümkün..
Ancak, çoğunluk bunu yapar ya da birisi çoğunluğa bunu yaptırmayı başarabilirse..
Bu da, yine aynı güce ihtiyaç duyuruyor..
Bütün bu söylediklerimin dışında.. ( Kürtleri yok saydığım ya da bunu istediğim için söylemiyorum.. ) :
"Kürtler bu oyunda yoksa ben de yokum" demek.. sistemin istediği bölünmeyi kabul etmek ve oyuna tam orta yerinden dahil olmaktan başka bir şey değildir. Kürt meselesine .. " Türk vardır ama Kürt de vardır" diye bakmanın devamı, bundan elli yıl sonra o günün meşrulaşmış Kürtlerinin " Kürt vardır ama Zaza da vardır" demek zorunda bırakılmasının ilk adımıdır.
İkisini de yok sayalım diyorum ben.
"Türkürt" diye bi millet olsun adı farketmez..
Ama illa ki birlikte olalım..
Birleşmek zorundayız.. !
Kardeşliğimizi hatırlamak zorundayız..!
Türkiyenin doğusundaki insanların; yokluk , sefalet ve baskı altında ezildiğini, hırpalandığını, tükendiğini, yok olduğunu ....ve fakat farklı gözükse de aynı şekilde.. batısındaki insanların da; “medeniyet” ve kapitalizm canavarı altında ezildiğini, hırpalandığını, tükendiğini, yok olduğunu farketmek zorundayız ...
Birleşmek zorundayız.


Hiç yorum yok: