13 Temmuz 2010 Salı

Kapitalizm ve Kürt Meselesi

Kapitalizm nasıl yayılır ve çalışır?



     Kürt–Türk çatışması denilen bu sunî çatışmanın altında yatan gerçek; sanırım bu sorunun cevabını bulmamızla zihinlerimizde daha aydınlık bir yere oturacaktır.

Bugün dünyaya kapitalizmi yayar gözüken ve bu yolla hakimiyet kurmuş olan ABD, öncelikle planlarını 100 yıllık periyodlara bölerek yapar. İşte bu yüz yıllık periyodlar içerisinde; Türkiye’nin ABD tarafından açıkça izlenmeye başlaması tam olarak Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına rastlamaktadır.

     Atatürk'ün Sivas Kongresi'ne kadar Cumhuriyet fikrinden kimseye bahsetmemiş olması sebebiyle, bu tarihten önce; Osmanlı’nın yıkılışından sonra kurulacak ülkenin yönetim şekli tartışılıyordu.
Bilindiği gibi kimi İngiliz mandası olma kimileriyse Amerikan himayesine girme fikirlerine yakındı. Hatta Sivas Kongresinin başlamasıyla, başında bir general olmak kaydıyla ABD’ye ait bir heyet Türkiye’ye gelip incelemeler yapmıştı.
Bu incelemeler, ABD’nin bu kadar karışık iç meselelere ve ortadan kaldırmaya ya da hükmetmeye güçlerinin yetmeyeceği bir lidere sahip bir ülkeyi himayelerine alamayacakları kararıyla sonuçlandı. Ancak ilişkiler hep sıcak kaldı. İşte o gün Türkiye’ye tabiri caizse “bulaşmayan” ABD, aslında 100 yıllık planını uygulamaya başlamıştı.
1974 yılına kadar Türkiye’yle hep dostane ilişkiler içinde oldular.
Fiilen sonlanmış bir Dünya Savaşını atom bombası atarak yeniden sonlandıran ve askerî hakimiyetini tüm dünyaya kabul ettiren ABD, ”fırsatlar ve özgürlükler ülkesi Amerika” sloganı ile, kapitalist yaşam biçiminin güzelliklerini de bir simulasyon olarak medya vasıtasıyla üçüncü dünya ülkelerine yayıyordu. Kendisi dışındaki tüm topraklarda çıkması muhtemel her türlü çatışmayı körükleyen, hatta bizzat çıkartan ve o topraklarda yaşayan mutsuz insanların ülkelerinden göç almaya başlayan bu devlet, yıllarca sağladığı beyin ve kültür göçleriyle bir millet haline geldi.
“ABD üzerinde yaşayan ve onun için çalışan herkes Amerikalı’dır ve eşit haklara sahiptir” söylemini geliştirerek tüm dünyaya yayan ülke yine O’ydu.
Ve fakat aynı ülke aslında kendi derin devleti vasıtasıyla derin devletinin kriterlerine uymayan kimseye yaşama hakkı vermiyordu. Örneğin Yahudi bir isim ve soy isminiz yoksa ticaret yapma şansınız yok gibiydi.
O tarihlerde; Amerika adına sporda, sanatta, bilimde türlü başarılar gösteren, o ülkenin bayrağını sallayan birçok kişi, zenci oldukları için kafelere restoranlara alınmıyorlardı bile.
     ABD, başka birçok üçüncü dünya ülkesi gibi Türkiye’den de özellikle siyasetçi, bürokrat ve bilim adamı yetiştirme konusunda göç aldı.
Yani eğer ülkenizi yönetmek istiyorsanız mutlaka kapitalist sistemin öğretilerini alacağınız bir son göreviniz olacaktı. İşte artık bu yöneticiler vasıtasıyla, meclisten çıkan her türlü karar kapitalist sistemin temsilcisi olan ABD’den onaylı oluyordu.


Temel amaç, eğitilmiş gözüken fakat cahil bırakılmış halklardı. Ancak bu sayede ülke medyasının inanmanızı istediği şeylere kolayca inanabilirdiniz.

Kapitalist sistem, gözünüzün gördüğü ve hatta görmediği her şeyi kapitale (sermayeye) dönüştürme eğilimindedir. Bunu depolar, reklamını yapar ve satar. Satışı yaparken birinci amaç daha fazla kâr elde etmektir.
Bunu sağlamak da ucuz işgücünden geçer.
Ucuz işgücünü artırmak sınıfları artırmaktan geçer.
Ne kadar eğitimsiz, fakir bırakılmış topluluk varsa o kadar da ucuz işgücü var demektir.
Bu toplulukların bilinçlenmesini önlemenin yegâne yolu ise onları ayrı tutabilmektir.
Bunu başarmanın tek yolu ise onlara bir alt kimlik kazandırmaktır.

Kapitalist sistemin işine gelen;
fakir ve ezilen Kürtler,
Avrupanın Kürtleri Türkler ve bunun gibi
toplumlar içinde ezildiğini zanneden (ve hatta ezilen) toplumlar yaratmaktır.

Bu toplumların hepsine ulaşabilip ticaretini hepsiyle yapabilmek içinse, kapitalist sisteme yegâne lazım olan kavram evrenselliktir.
Evrensellik içinde büyüyen Irkçılık...


     Kürtler diye oluşturulan bu kimlik, bir gün mutlaka yasal bir yapı kazanacaktır. Ve fakat gün gelecek onlara da ‘Kürt Ulusalcılığı’nın ne kadar çağ dışı olduğu dayatılacaktır.
Bugün sadece bir alt kimlik olan Kürtlük, yarın içinden x-kürtler adıyla bir alt kimlik çıkartılmış ve kendi vatandaşlık kavramını tartışan bir ulusa dönüşecektir.
Kapitalizm; yönlendirici ülke olan ABD ve ona karşı korunmacı ve paylaşımcı bir birlik olarak duran Avrupa Birliği’ni kurmuş olan ülkeler dışında kalan diğer tüm ülkelere, evrenselliğin (globalizm) doğruluğunu ve gerekliliğini anlatmasına rağmen, tam tersi olarak kendi içinde milliyetçi muhafazakâr bir bakış açısına sahiptir.

Demokrasi adına ülkeler işgal eden,
barış için atom bombası atan,
özgürlük için sansürleyen bu sistem,
kendi içinde birçok tezatla birlikte "şimdilik" yaşamaktadır.

İşte yukarıda sayılan tüm bu unsurlar ışığında kendisine gösterilenden başkasına inanmaya cesareti ve bilgisi olmayan halklar kolayca tahriklere kapılabilir, sunî gündemlerle sürekli meşgul tutulabilir.
     Bu bağlamda Kürt Sorunu denilen sunî soruna bakıldığında çok da farklı bir manzara çıkmaz karşımıza.
Asıl sorun; Güneydoğu illerimizdeki insanlarımızın okulsuz, doktorsuz, yolsuz, elektriksiz, hizmetsiz ve hatta aç bırakılmış olmasıdır.
Yıllarca hükümetlerin bilinçli olarak hizmet vermekten kaçındığı bu bölgelerde yaratılan terör ile başa çıkma işi, sadece savaşmayı bilen ordulara bırakıldığında o bölgelerde bolca acıdan sözetmek de pek muhtemel olacaktı ve oldu da zaten.

     Ancak bunun yanında; Türkiye’de bir Türk Irkçılığından bahsetmek söz konusu değildir.
Zira Irkçılık; genetik veya toplumsal özelliklerinden dolayı belli bir grubun kıskanılması, ya da ondan korkulması sonucu o grubun dışarı atılmaya çalışılması durumudur. Dışarıya atmanın son kademesi ise öldürmektir.
     Güneydoğu illerinden birinde doğdu, Kürtçe konuşuyor ya da “ben Kürt'üm” diyor diye kimse dışlanmamıştır bu memlekette ( göstermelik istisnalar kaideleri bozmuyor maalesef ).
Bu insanlar; Türkiye’nin tüm illerinde kardeşleriyle beraber ticaret yapmış, para kazanmış, harcamış, profesör, doktor, asker, siyasetçi, bürokrat, başbakan, hatta cumhurbaşkanı olmuşlardır.

Mahallelerimizde çocukluklarımız Kürtçe konuşan ve bizimle yaşayan arkadaşlarımızla, okul hayatlarımız ve daha sonra da iş yaşantılarımız yine bu insanlarla barış içinde süregelmiştir. Pekiyi şimdi ne olmuştur da bu birlik bozulmuştur?

Beşer, onar, yirmişer milyonluk sınıflara ayrılmış alt kimliklerle başetmek; Türkiye Cumhuriyeti adı altında birleşmiş, ortak dili konuşan ve birbirine vatandaşlık bağlarıyla bağlı 70 milyonluk bir ulus ile başetmekten daha kolaydır kapitalizm için. Bu sebeple, bu ulusu oluşturan unsurlar, farklı sebeplerle ayrılmaya, çatışmaya yönlendirilmektedir.

Türkiye’yi yöneten kurulu tüm kadrolar, zaten kapitalist sistemin yetiştirdiği Türk vatandaşlarıdır; yaptıkları ya da yapmadıkları şeylerin, uyguladıkları (adına devlet politikası dedikleri) politikaların sonuçlarının vahşi kapitalizme nasıl hizmet ettiğini bile anlamaktan aciz Türk vatandaşları...
İçlerine iktidar hırsı verilmiş, önce kendi paçasını kurtarmak derdinde olan bu insanlar, yine diğer bir iktidar hırsı içindeki Kürt muhalifleriyle karşı karşıya getirilirler.
Güneydoğu halkı “açız” diye haykırırken onlar federasyonlardan, açılımlardan bahsederler.
Ve işte karın doyurmak için ortaya alevli sıcaklar.
Şemdinli olayları, Ergenekon davaları, terörist saldırılar, linçler, kavgalar, gürültüler...
"Şef " in özel mönüsünden.
Afiyet olsun...

....balayina isyan....


Hiç yorum yok: